Yargıda “suça sürüklenen çocuklar” tartışması: “Çözüm yetişkin gibi yargılamak değil infaz sistemini güçlendirmek”

Yargıda “suça sürüklenen çocuklar” tartışması: “Çözüm yetişkin gibi yargılamak değil infaz sistemini güçlendirmek”
Paylaş

TÜİK verilerine göre suça sürüklenen çocukların sayısı artarken, uzmanlar “çocukları cezalandırmak yerine korumak gerekiyor” diyor.

Türkiye’de son yıllarda yoksul mahallelerde çeteleşme tartışmaları devam ederken, sosyal medyada 18 yaşını doldurmamış çocukların suça karıştıklarına dair videolar hızla yayılmaya başladı. Ocak ayında 14 yaşındaki Mattia Ahmet Minguzzi’nin 18 yaşının altında olan B.B ve U.B tarafından bıçaklanarak öldürülmesinin ardından tartışma alevlenerek devam etti. Minguzzi cinayetini işleyen sanıkların 24’er yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasının talep edilmesinin ardından, “Suça Sürüklenen Çocuk (SSÇ)” kavramı geniş çevreler tarafından tartışılmaya açıldı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın SSÇ için yeni düzenleme yapması talimatı verdiğine dair açıklamaların ardından tartışma meclis gündemine taşınırken kimi milletvekillerinin çocuk sayılma yaşının 18’in altına indirilmesi talebiyle düzenleme istemesi konunun gündemdeki yerini pekiştirdi.

Çocuk ağır ceza mahkemelerinde dosya sayısı arttı

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 1 Ağustos’ta sunduğu raporda, 2024 yılında suça sürüklenen çocuk sayısının 2023 yılına göre yüzde 9,8 oranında arttığını açıkladı. Adalet Bakanlığı verilerine göre ise 2024’te 134 bin 383 çocuk yargılanırken, bu çocuklardan 41 bin 488’i hakkında mahkûmiyet kararı verildi. 2024 yılında Cumhuriyet Başsavcılıklarında 320 bin 588 çocuk hakkında soruşturma yürütülürken, 169 bin çocuk hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildi. Bakanlık verilerinde, SSÇ’lerin büyük çoğunluğu “malvarlığına karşı suçlar” kapsamında yargılandığı görüldü. Dikkat çeken bir diğer veri ise 2015 yılından 2024 yılına değin çocuk ağır ceza mahkemelerine giden dosya sayılarının artarken, çocuk ceza mahkemelerine giden dosya sayılarının azalması oldu.

Tartışmada bir taraftan da çocuklarını yine çocukların işlediği cinayet fiili sonucunda yitiren ailelerin adaletin sağlanması talebi etrafında sürüyor. Diğer tarafta da evrensel hukuk normları ve sosyal konjonktür arasında devam eden bir arayış var. Sosyolog ve hak savunucusu Duygu Zeynep Ağbayır ve Önce Kadınlar ve Çocuklar Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Avukat Hediye Gökçe Baykal, söz konusu tartışmayı 9. Köy Haber Merkezi’ne değerlendirdi.

Duygu Zeynep Ağbayır

“Çocuklar, sistemin koruyucu değil cezalandırıcı yüzüyle karşı karşıya”

Ağbayır, çocukluğun yalnızca biyolojik yaşla değil; toplumsal, kültürel ve hukuki olarak tanımlanan bir dönem olduğunu vurguladı. 18 yaş sınırının yalnızca gelişim psikolojisi ve bilimsel araştırmalarla değil; aynı zamanda toplumsal uzlaşma, politik süreçler ve uluslararası normlarla belirlendiğini hatırlatan Ağbayır, şunları söyledi:

Türkiye’de çocuk adalet sistemi, kâğıt üzerinde ulusal ve uluslararası belgelerle çerçevelenmiş durumda. Sorun, bu metinlerin sahada uygulanmamasında yatıyor. Çocuklar, sistemin koruyucu değil cezalandırıcı yüzüyle karşılaşıyor. Bu yalnızca hukuki bir eksiklik değil; aynı zamanda yetişkin toplumun kendi sorumluluğunu reddetmesidir. Yoksulluk, göç, aile içi şiddet, madde bağımlılığı ve eğitime erişim engelleri, çocukları sistem dışına iten yapısal faktörler.”

“Asıl mesele yetişkinlerin çocukları korumaması”

Ağbayır, derinleşen çocuk yoksulluğu, barınma, eğitim hakkına erişimdeki eşitsizlikler ile aile içi şiddet, sosyal dışlanma ve yerel destek mekanizmalarının zayıflığının çocukların suça sürüklenme riskini artırdığına dikkat çekti. Özellikle yoksul mahallelerde bu oranların arttığına işaret eden Ağbayır, “Suç tanımı da toplumsal olarak inşa ediliyor. Burada asıl mesele, yetişkinlerin çocukları korumaması ve kendi sorumluluklarını çocukların üzerine yıkmasıdır” diye konuştu.

“Erken yetişkinleştirme toplumsal eşitliğin ihlalidir”

Yaş sınırının aşağıya çekilmesinin yalnızca cezai sorumluluğu erkene almak olmadığını belirten sosyolog Ağbayır, “Yaş sınırını aşağıya çekmek; çocukluk kavramını budamak, toplumsal baskının hedefini erkene çekmektir. Bu, Medeni Kanun, Çocuk Koruma Kanunu ve uluslararası sözleşmeler açısından ciddi bir geri adımdır. Devletin görevi, çocukları hızla yetişkinleştirmek değil, onların çocuk olarak kalabilmesini güvence altına almaktır. Erken yetişkinleştirme (adultification), hem çocuk haklarının hem de toplumsal eşitliğin ihlalidir” diyerek sözlerini tamamladı.

Hediye Gökçe Baykal

“İnfaz yasasındaki indirimler koruyucu yaklaşımın tepki görmesine neden oluyor”

Avukat Hediye Gökçe Baykal, taraf olunan uluslararası sözleşmeler kapsamında 18 yaşın altındaki her bireyin çocuk olarak tanımlandığına dikkat çekti. TCK ve Çocuk Koruma Kanunu’nun çocukların cezalandırılmasında, belirlenen uluslararası yaş düzeyini esas aldığını belirten Baykal, şöyle konuştu:

SSÇ, çocuğu kriminal bir kimliğe mahkûm etmek yerine, onu sosyal koşullar ve çevresel faktörlerin etkisiyle suça yönelmiş bir birey olarak değerlendirme amacını taşır. Amaç, çocuğu ‘suçlu’ etiketiyle ötekileştirmek değil, tekrar suç işlemeye yönelmesini önlemektir. Ancak infaz yasasındaki indirimler ve fiili cezasızlık algısı bu koruyucu yaklaşımın toplumsal vicdanda tepki görmesine neden olmaktadır.”

“Amaç cezayı eğitim aracına dönüştürmek”

Anayasal olarak, 12 yaş altındaki çocukların cezai sorumluluklarının olmadığını, 12-15 yaş arası çocuklarda ise bilirkişilere başvurulduğunu belirten Baykal, 15-18 yaş arası çocukların ise yetişkinlere göre indirimli cezalar aldığına dikkat çekti. Bu yol ve yöntemle hem toplumsal adalet duygusunun zedelemekten hem de çocukların hayatının geri dönülmez bir biçimde karartılmasından kaçınıldığını söyleyen Baykal, “Bir çocuğun ağır bir ceza sonucu hapishanede kriminal ağlarla karşılaşması, onu topluma kazandırmaktan çok suç döngüsüne iter. Bunun yerine denetimli serbestlik, eğitim, psikolojik destek ve kapalı kurumda rehabilitasyon gibi yöntemler uygulanır. Uygulamada çocuklara verilen cezaların büyük kısmı, “çocuk ıslahevleri” gibi kapalı eğitim kurumlarında infaz edilir. Amaç, cezayı bir eğitim ve rehabilitasyon aracına dönüştürmektir” dedi.

“Yaş sınırının düşürülmesi istismara zemin hazırlayabilir”

Suça sürüklenen çocuk sayısındaki artışta hem yasaların uygulanmaması hem de infaz yasasındaki yetersizliklerin etkili olduğunu söyleyen Baykal, uluslararası sözleşmelere sadık kalınmasında ısrar ederek şöyle devam etti:

Caydırıcılığı artırmak için çocuklar yetişkin gibi yargılanmamalı, ancak aldıkları cezaların eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinde tam anlamıyla uygulanması sağlanmalıdır. Yaş sınırının düşürülmesi, uluslararası sözleşmelere aykırıdır ve çocuk haklarının gerilemesi anlamına gelir. Bu adım, özellikle Medeni Kanun açısından kız çocukları için erken yaşta evlilik, iş hayatı veya diğer sosyal hakların istismar edilmesine zemin hazırlayabilir. Hukuken hâlâ çocuk kabul edilen bireylerin yetişkin gibi yargılanması, adalet sisteminin en temel ilkesine -çocuğun üstün yararına- aykırıdır. Çözüm, çocukları yetişkin gibi yargılamaktan değil, uluslararası sözleşmelere sadık kalarak infaz sistemini güçlendirmekten geçiyor.

9.Köy

Paylaş