Dijital mecraların yanlış kullanımı olumsuz sonuçlanıyor

ekran maruziyeti
Paylaş

Salgın nedeniyle insani etkileşimin azaldığı ve sanal dünyaya yönelimin arttığına işaret eden Çocuk ve Genç Psikiyatristi Doç. Dr. Çeri, yoğun ekran maruziyetinin tıbbi ve psikolojik sorunlara neden olduğunu vurguladı. Çeri, dijital mecraların kökten kötü olmadığını, bunu iyi ya da kötü yapan şeyin kullanım süresi olduğunu belirtti. Çocuk Gelişimi Uzmanı Kızılkaya ise, siber zorbalığa dikkat çekip çocukların hayatlarındaki boşluğun doldurulmasını önerdi.

Son yıllarda sosyal medyanın yoğun kullanımı ve mobil oyun bağımlılığı, bir yandan insanların eğlenceli zaman geçirmesine imkânlar sunarken bir yandan da birtakım problemleri de beraberinde getirerek en temel toplumsal sorunlardan biri haline geliyor. Geçmişi 1970’lere dayanan video oyunlar, günümüzde birçok farklı isimlerle ön plana çıkarken sosyal medya ve oyun bağımlılığı ekran izleme sürelerini arttırıyor. Dünya Sağlık Örgütü (World Health Organization-WHO), Uluslararası Hastalık Sınıflandırma Sistemi’nin 2018 yılında yaptığı güncellemesinde, “Bilgisayar Oyunu Bağımlılığı” ismiyle yeni bir hastalık tanımlandı. Sistemde yer alan, özellikle çocuklar ve gençler için sağlığa olan etkisi sık sık dile getirilen bu bağımlılık, genç nesilleri daha çok tehdit ediyor.

Ekranların, insan beyni üzerindeki etkisi

Konu ile ilgili bilgisine başvurduğumuz Çocuk ve Genç Psikiyatristi Doç. Dr. Veysi Çeri, salgın süreciyle beraber rutinlerimizden koptuğumuzu ve mecburen insani etkileşimin azaldığına dikkat çekerek sanal dünyaya yönelimin arttığını söyledi. Bu durumun özellikle gençler için oldukça ciddi riskler barındırdığını vurgulayan Çeri, “Bu durum çocuk ve gençlerde, internet ve bilgisayar bağımlılığı ile kimi davranışsal sorunların artmasına neden olabilir. Ayrıca sürekli evde oturan gençlerin bir süre sonra eve iyice alışarak evden çıkmakta zorlanabileceklerini düşünüyorum. Bundan dolayı ebeveynlerin, çocuklarına mutlaka her gün dışarı çıkarak yürüyüş ve spor yapmayı teşvik etmelerini öneriyorum” dedi.

Ekranların insan beyni üzerinde ciddi ve yoğun bir etkisi olduğunu, bu olumsuz etkilerinin birçok beyin görüntüleme araştırması ile gösterildiğini ve iki – üç yaşlarındaki çocukların ekran başındayken donakalıp adeta hipnoz olmasından da bunun anlaşılabileceğini belirten Çeri’ye göre bu durum, dijital platformların kendine çeken yapıda olmasından kaynaklanıyor. Çeri, konuya ilişkin şu değerlendirmeyi yaptı:

“Ekranlar, bütün olarak insan için çekici olsa da bazı uygulama ve programlar, kişilerin psikogelişimsel ihtiyaçları doğrultusunda yaşamın belirli dönemlerinde daha fazla çekici olabiliyor. Mesela küçük çocuklarda daha kısa, tekrarlayıcı ve müzik içeren temalar ilgi çekerken; gençlerde ise daha hareketli ve şiddet ya da kapışma içeren oyun ve programların ilgi çekmesi gibi. Bunun yanında sosyal medya mecraları da bizlerin sosyal etkileşim ve kabul görme, ilgilenilme ve beğenilme gibi ihtiyaçlarına hitap ederek çekici hale gelmektedir.”

Son yıllarda yapılan beyin görüntüleme ve fonksiyon araştırmaları sayesinde, insanlarda bilgi arayışının da bir ihtiyaç olduğunun ortaya çıktığının altını çizen Çeri, “Bilgi arayışı ile yeme içmeyi arama gibi işlevlerin kontrol edildiği beyin bölgesi, bağımlılıkla da ilgili olan beyin bölgesiyle aynıdır. Bu durum, internet, sosyal medya ya da televizyon başında geçirilen süre ile bu mecralara bağımlılık geliştirmeyle de ilişkilidir” diye konuştu.

Yoğun ekran maruziyeti tıbbi ve psikolojik sorunlara neden olur

Dünya genelinde yapılan araştırmalara göre, gençlerin günlük ortalama 7-8 saatlerini ekran başında geçirdiklerini bildiren Çeri, yoğun ekran maruziyetinin gerek obezite, kalp damar hastalıkları gibi tıbbi; gerekse de depresyon, anksiyete bozukluğu gibi psikiyatrik hastalıklara neden olduğunu söyledi. Aradaki ilişkinin oldukça güçlü olduğuna değinen Çeri sözlerine şöyle devam etti:

“Bu durum bizlerin hiç ekran kullanmaması gerektiği anlamına gelmiyor. Nitekim araştırmalar günlük 2 saati geçmeyen dijital maruziyetin, gençlerin psikolojik iyilik hallerini olumlu etkilediğini göstermektedir. Burada önemli olan günlük ortalama ekran süresidir.”

Ekran şiddet ilişkisi sigara kanser ilişkisinden daha güçlü

Oyun ve TV içeriklerine yoğun olarak maruz kalmanın, insan davranışını değiştirdiğine dair kanıtlar olduğuna dikkat çeken Çeri, ekrana maruz kalma süresi arttıkça sedanter yaşam alışkanlıklarının, şiddet ve olumsuz davranışların arttırdığını belirtip sözlerini şöyle sürdürdü:

“Araştırmalar ekranlar ile şiddet davranışı sergileme arasındaki ilişkinin, sigara- kanser ilişkisinden daha güçlü olduğuna işaret etmektedir. Ayrıca ekranlara maruz kalma süresi arttıkça birçok olumsuz davranış ve alışkanlıkların artmasının yanı sıra, çocuk ve gençlerin on-line zorbalığa uğrama sıklığının da arttığını biliyoruz. Online zorbalığın da başlı başına ciddi psikolojik olumsuz etkileri olabilmektedir.”

Dijital mecralar tamamen kötü değil

Dijital mecraların kökten kötü olmadığını, bunu iyi ya da kötü yapan şeyin kullanım süresi olduğunu belirten Çeri, Amerikan Pediatri Akademisi’nin önerdiği süreleri de açıkladı. Buna göre, 0-2 yaşları arasında çocukların ekrana hiç maruz kalmaması gerekirken, 2-5 yaş aralığındaki çocukların 1 saati aşmaması, 6-15 yaş aralığındaki çocukların ise günlük dijital mecra kullanımının en fazla 2 saat olması gerekiyor. Bunun yanında diğer yaşlar için de araştırma sonuçları dikkate alındığında günlük ekran maruziyeti, 2-3 saati geçmemeli.

Siber zorbalığa dikkat

Günümüz dünyasında teknoloji ve internet ortamından uzak bir çocukluk dönemi düşünmenin mümkün olmadığını söyleyen Çocuk Gelişimi Uzmanı Meral Kızılkaya ise, sosyal medyayı; çağın yetişkinlerinin bile yeni karşılaştığı ve kullanmayı öğreneyim derken bağımlı hale geldiği bir mecra olarak tanımlıyor.

Siber zorbalığa dikkat çeken Kızılkaya, “Sosyal eğitimciler olarak, çocukların sosyal medya hesaplarına sahip olmaya en az 13 yaş civarında hazır olabileceklerini düşünüyoruz. Bu yaşta dahi hesapların ebeveyn gözetiminde açılması gerekiyor ki gerçeklikten uzak profiller oluşturulmasın, çocuklarımız siber zorbalığa maruz kalmasın. Sosyal medyanın takip edilen profillere göre çocukları çalışmaya, insanlara yardım etmeye, azimli olmaya, spor yapmaya yönlendiren bir tarafı elbette var. Ancak bunu genellikle daha çok ‘gösterme’ amacı barındırarak yaptığı için çocuklara gerçek, içsel bir fayda sağladığını düşünmüyorum” değerlendirmesinde bulundu.

Çocukların hayatlarındaki boşluğu doldurmalıyız

Çocukların bağımlı hale geldikten sonra da istediklerini elde etmek için her yola başvuracaklarını belirten Kızılkaya, açıklamalarını şöyle tamamladı.

“Bağımlılık olayının mutlaka bir ön yaşantısı vardır. Eğer bir çocuk cep telefonu, tablet, bilgisayar gibi teknolojik aletlere bağımlı hale geldiyse ailenin o güne kadar olan tutumunda süregelen bir yanlışlık var demektir. Örneğin, annelerin çocuklara yedirme konusunda olması gerekenden daha hassas davranmaları hatalı bir davranıştır. Yemek esnasında bütün dikkatini ekrana vermek, çocuklarda yeme bozukluklarına neden olabiliyor. Burada aile bilmelidir ki çocuklar aç olduklarından mecburen yemek yiyeceklerdir. Gerek sosyal medya, mobil oyun gibi uygulamalar olsun gerek teknolojik bütün aletler olsun eğer çocuklarımızın bunlara bağımlı hale gelmesini istemiyorsak onların hayatlarındaki boşluğu doldurmak zorundayız.”

Paylaş