Paylaş
Van, İran sınırındaki konumu nedeniyle göç rotasının en canlı duraklarından biri. Ancak bu durakta çocuklar, eğitim yolculuğuna başlamakta zorlanıyor. Kayıtsızlık, dil engeli, yoksulluk ve ayrımcılık; Afgan ve İranlı çocukların sınıfa adım atmalarını geciktiriyor, bazen imkansız kılıyor.
Furkan Tunçdemir
Van’ın bir mahallesinde konteynerin önünde plastik sandalyeye oturmuş, elindeki defteri sıkıca tutuyor Zohre. 11 yaşında, Afganistan’dan ailesiyle birlikte 1 yıl önce Van’a gelmiş. 3 kardeşiyle birlikte aynı odayı paylaştıkları küçük bir evde yaşıyorlar. Okula gitmek onun için geç gelen bir hak olmuş.
“Geçen sene gidecektim ama annem dil bilmediğimiz için göndermekten çekindi. Bu sene kaydım yapıldı ama sınıfta konuşulanların hepsini anlamıyorum. Öğretmen olmak istiyorum ama Türkçeyi tam bilmiyorum” diyor Zohre.
Zohre’nin yaşadığı zorluk sadece dil değil. Kimi günlerde okula karnı aç gittiğini anlatıyor. Annesi, “Yardım gelmediğinde ekmek bile alamıyoruz” diyerek geçim sıkıntısına dikkat çekiyor. Baba ise tekstilde çalışıyor, ancak kayıt dışı. Aile, çocuklarının eğitiminden önce kışa hazırlık yapmak zorunda kalıyor.
Öte yandan, kentin başka bir mahallesinde yaşayan 16 yaşındaki Hasan, oto sanayide kayıt dışı çalışıyor. İşverenleri tarafından geçmişte şiddet gördüğünü anlatıyor ancak şikayetçi olmuyor.
“Olmalıyım, çocuk hakları var dediler ama gerçek hayat başka” diyor Hasan. Babası göç yolunda yaşamını yitiren Hasan, annesi ve küçük kardeşlerine bakmak zorunda. Çalışma izni olmadığı için yaşadığı sorunları dile getirmeye çekiniyor; işini kaybetme korkusu ağır basıyor.
“Eğitimden kopuş, çocukları istismar ve sömürüye açık hale getiriyor”
Van’da bir ilkokulda görev yapan Aylin Öğretmen, mülteci çocukların eğitim sürecinde yaşadığı zorluklara dair gözlemlerini paylaştı. Ekonomik sıkıntıların, çocukların eğitimini sürdürmesinde en büyük engel olduğuna dikkat çekti.
“Ailelerin geçim kaygısı, birçok çocuğun okulu bırakıp çalışmak zorunda kalmasına neden oluyor” diyen Aylin öğretmen, bu durumun çocukları istismar ve sömürüye açık hale getirdiğini de ekliyor.
Ayrımcılık sadece dil engeliyle sınırlı değil
Göç, mültecilik ve çocuk hakları üzerine yaklaşık on yıldır sahada çalışan sosyolog Elnaz Aydoğdu’ya göre, Afgan ve İranlı çocukların eğitim sistemine dahil olamamasının nedenleri çok katmanlı. Dil bariyeri en görünür engellerden biri olsa da göç yolculuğunun başından itibaren biriken travmalar, sosyoekonomik eşitsizlikler ve eğitim sistemindeki yapısal eksiklikler çocukların okul hayatına uyumunu zorlaştırıyor.
Aydoğdu, özellikle İran üzerinden Van’a ulaşan göç rotasında çocukların ağır deneyimlerle karşılaştığını aktarıyor: “Saha görüşmelerimizde bazı aileler, sınırda yaşanan ölüm vakaları nedeniyle çocuklarına uyku hapı verdiklerini anlatıyor. Amaçları, çocukların cansız bedenleri görmemesini sağlamak. Bu, daha eğitim hayatına başlamadan çocukların karşı karşıya kaldığı travmaların boyutunu gösteriyor.”
Kimlik ve yoksulluk temelli ayrımcılık
Ancak çocukların karşılaştığı zorluklar sadece göç yolculuğuyla sınırlı değil. Eğitim ortamında da ayrımcılık ve dışlanma yaygın. Aydoğdu’ya göre hem akranlar hem de eğitimciler arasında yabancı uyruklu çocuklara karşı önyargılar gözlemlenebiliyor:
“Sınıf içinde bu çocukların isimleriyle alay edilebiliyor, bazı öğrenciler aynı sırayı paylaşmak istemiyor. Daha çarpıcı olan ise, bazı öğretmenlerin bu öğrencileri sınıflarına almak istememesi. Bir öğrencinin hiçbir engeli olmamasına rağmen, okul yönetiminin ve öğretmenin yaklaşımları nedeniyle kaydı alınmadığına tanıklık etmiştim. ‘Ben yabancı uyruklu bir öğrenciyle uğraşamam’ diyen öğretmenlerle karşılaştık.”
Dil engelinin ötesinde, kıyafet, çanta, beslenme gibi temel ihtiyaçlarını karşılayamayan çocuklar da okul ortamında dışlanıyor. Mülteci olmak zaten başlı başına bir dışlanma sebebiyken, buna yoksulluk eklendiğinde çocuklar eğitim sistemi içinde neredeyse tamamen görünmez hale geliyor. Aydoğdu, bu çifte kırılganlığın ayrımcılığı daha da derinleştirdiğini belirtiyor:
“Yoksulluk, bu çocukların karşılaştığı ayrımcılığı derinleştiriyor. Ekonomik olarak daha iyi durumdaki mülteci öğrenciler zaman zaman sınıfa dahil olabiliyor, ancak geçim sıkıntısı yaşayan çocuklar için bu dışlanma çok daha kalıcı ve yaygın bir hâl alıyor.”
Sorunlar sadece bürokratik veya teknik meselelerle ilgili değil
Eğitim Sen Van Şubesi Çocuk Hakları Komisyonu üyesi Lokman Babat, mülteci çocukların eğitim hakkına erişiminde karşılaşılan sorunların sadece teknik değil, aynı zamanda kültürel, dilsel ve sosyolojik boyutları olduğunu belirtiyor. Babat’a göre, Afgan ve İranlı çocukların büyük çoğunluğu kayıt dışı göçmen olarak Türkiye’ye giriş yapıyor. Bu durum, çocukların geç ya da hiç okula kayıt yaptıramamasına yol açıyor.
Babat, “Bazı çocuklar eğitim sistemine hiç dahil olamadan büyürken, kayıt olanlar da sistemli dışlanma ve ötekileştirme ile özellikle dil bariyerinden kaynaklanan akademik başarısızlık nedeniyle eğitimden kopuyor. Eğitim, onlar için bir hak olmaktan çıkıp yabancılaşma alanına dönüşüyor” diyor.
Ayrıca, Türkiye’de okula kayıt için resmi ikamet adresi zorunluluğunun mülteci ailelerin önünde büyük bir engel teşkil ettiğini ifade eden Babat, “Başvuruları reddedilen aileler yasal bir adres gösteremediği için çocukların kaydı yapılmıyor” diye ekliyor.
Anadil, kayıt ve ekonomik sorunlar
Lokman Babat, sadece Van’da değil, tüm Türkiye’de benzer yapısal sorunların göçmen ve mülteci çocukların eğitime erişimini engellediğini vurguluyor. Türkiye’nin Çocuk Hakları Evrensel Bildirisi’ne taraf olmasına rağmen, yeterli politikaların geliştirilmediğine dikkat çekiyor ve ekliyor: “Kayıt zorlukları, anadilinde eğitimin olmaması, ekonomik yetersizlikler, çocuk işçiliği, ayrımcılık ve eğitimde ideolojik yaklaşımlar, mülteci çocukların eğitim yolunda karşılaştığı temel engeller arasında yer alıyor.”
Babat’a göre, öğretmen tutumları göçmen çocukların eğitimde yaşadığı sorunların en temel kaynağı olmasa da sınıflardaki kültürel çeşitliliği yönetme ve travmalarla başa çıkma konusunda öğretmenlerin destek ve önleyici çalışmalar yürütmede yetersiz kaldığı görülüyor.
Mevcut eğitim sistemi ise Türkçeyi esas alarak diğer dilleri tamamen dışlıyor; akademik başarıyı ön planda tutarken sosyal uyum ve psikolojik destek alanlarını göz ardı ediyor. Bu koşullar altında eğitimde entegrasyondan çok asimilasyonun dayatıldığını savunan Babat, çocukların ya sistemle yüzeysel bir uyum sağlamaya çalıştıklarını ya da tamamen eğitim sisteminden kopmak zorunda kaldıklarını ifade ediyor. 9.Köy